24 Ocak 2011 Pazartesi

Siyah gözlü kadın

Tanrı kaç çeşit insan yaratır? Ve kaç çeşit insanın ruhu ruhuma değer? 


Çocukluğumu özlüyorum, bir bebek için saatlerce ağladığım o gözyaşları, saçma sapan kurduğum cümlelere 
cevap beklerken aslında ben en çok babamın kucağına oturmayı sevdim sonra da bebeklerimi... Böyle bir şey değil miydi hayat? Ruhuma kurulup sonra da bebeklerimi çalıp gitmiyor muydu benden... Küçüklüğüme dair hiç bir kalıntı yok bu bünyede, ellerim ojeli, gözlerim yalancı baharları saklıyor... Zaman beni kirletti. Ellerime bulaştırdım tüm çamurları, akıttığım mavililikleri. Mevsimlere dair bir tek sonbaharı öğrenebilmişim, meğer ben ne çok şeyi atlamışım, silik silik zamanları önüme dizip kendimden korkup kaçmışım... Çocukluğum unutuldu gitti, kadınlığımla baş başayım. 


Yediğim tokattı uyanmama sebep olan! Hayatıma aldığım kaç erkek oldu? Kaçını uykumdan bile daha çok sevdim? Kaçının arkasından ağladım, 
kaçı için tırnaklarımı kanattım? Üç beş yedi on... 


Kandırma kendini artık! 


Artık koca bir kadınım, üzerime giydiğim günleri, uykumdan uyandığımda yalancılığımla övünüyorum, 
galiba bu hayatta verebileceğim tek şeyim dürüstlüğüm, kucağına oturup bana hikâyeler anlatan babamdan
yadigâr..Yalancı olan sadece gözlerim ve ben o yalancılığı benim sandığım diğer yanımdan öğrendim. Bu sabah uyandığımda dar koridorlu, beyaz panjurlu evde yoktum, büyüdüğüm evimden çok uzaklarda olduğumu ve artık benliğimin ne kadar değişip başka bir insanolduğumu anladım, oysa gördüğüm rüyalar güzeldi, kıyamet değildi uyanışlarıma, gözlerim bir eksik uyandı bugün ve yüzümdeki gülüşlerimin eksildiğinifark ettim! Oysa beni güzel yapan gülücüklerim değil miydi?Uzaklardan gülücüklerime ağlayan olmadı mı hiç? Yazdığım tümceleri yıllar sonra açıp okumaya başladım. İntihar koktu her yer, perdeler uçuştu, duvarlar sanki beni suçlar gibiydi başımı döndürüyordu.Aptal bir doğrunun peşinden koştuğumu ve doğru bildiğim yanlışların sayısını sayamıyorum çünkü saymayı bilmiyor dudaklarım üzgünüm. Tanrının meleği olmayı diledim şimdi, beyaz kanatlarıma kan sıçramasın dedim Yüzüm yoktu ki… Geriye dönsem bin azar kalsam bin kahır! Bu şehir midemi bulandırıyor artık, içinde daha da küçülüyorum, savunmasız kalıyorum çünkü kanatlarım yok Tanrının meleği değilim. 


İnsan kaç farklı maske takar yüzüne? Kaçını kötülük için kullanır? 


Bunca yıldır gidenleri hiç sevmedim, hep düşman oldum ardından, yüzüne kapıları çarpıp küstüm. Verdiğim en büyük ceza yüzümü göstermemekti, hiç bir yalvarışa kin akmadım..Tertemiz insanları önüme dizdim, geceyi siyahtan ayıran ve tüm bu kıyametlere sebep olan ruhu getirin bana dedim, hayattan daha kötü davranacaktım, ellerimle susturacaktım o’nu,zorlada olsa dinletecektim o'na kendimi... Meğer çırpınmak boşaymış, zaman kahpeymiş, iyilik kalmamış dudaklarda, bilindik şeyleri silmek kolaymış başka ruhlarda, ruhunu dokundurmak adet olmuş milletimizde,şeref kalmamış büyüklerimizde, bilindik tüm sözler, delinin ağzından çıkan cümle olmuş... 


Yâr gitmiş... 
Giderken siyah gömlek bırakmış yalnızlığıma. 
Ölüme karışmış. 


Şimdi öksüz ve yetimliğimle sildiğim onca tümcelerin, bir kopyası daha olabilme ihtimalini arıyorum, 
bulamıyorum! Ve bir daha duyamayacağım o sesleri koynuma alıp yüreğimin en derin yerinde saklıyorum… 




O küçüklüğümde kalan babamı ve ruhumu ruhuna değdiren, diğer yanım olan 
Siyah gömlekli adamı özlüyorum.







Hiç yorum yok: